18 Eylül 2013 Çarşamba

EVET, YAŞ 50...

Bir kaç güne kadar 50 yaşı devireceğim. Tam elli koca sene, yarım yüzyıl… Standart insan ömrünün üçte ikisi. Yaşlılığa doğru ilk adım, her ne kadar ben bunu fazla hissetmesem de. Hoş, birkaç sene önce premenopoza girdiğimi doktorum söylediğinde, ilk  birkaç gün, doğurganlığımın gitmesinden ziyade yaşlılığa ilk adım diye birkaç gün bunalım yapmıştım ama geçmişti kısa sürede. Menopozun başka da bir etkisini görmedim.Dün gittiğim diş hekimi arkadaşım, “dişlerine dikkat etmezsen bir sene içinde kaybedebilirsin” deyince daha bir dank etti yaşlılığa adım olduğu. Dişlerle genelde kim uğraşır gençliğinde. Yaşlılık işi o diye bilirdik.  Gelmiş demek ki, kapıya dayanmış.

Şimdi ilk paragrafı okuyan, “eyvah eyvah bizim hatun yaşlılık psikozuna girmiş” diye düşünmesin. Hiç öyle bir şeye girmedim. Bedenim girmiş olabilir ama ruhum girmedi, giremedi.Bilakis aydınlanma dönemi diye bakıyorum ben. Bu açıdan baktığımda, ne gençliği daha çocuk gibi hissediyorum. Üç-dört yaşlarındayım anca. Seneler evvel şu çakra makra işlerinden anlayan yabancı bir dostumuz “sen olgun ruhsun” dediğinde bundan pek hoşlanmadığımı hatırlıyorum. Her ne demekse artık! Geçen gün kuaförde karşılaştığım, hiç tanımadığım bir hanımdan da aynı sözü duydum sohbet ilerledikçe. “ Demek ki siz olgun ruhsunuz, tekamül için başka araçlara ihtiyaç duymuyorsunuz “ dedi. O zaman soramadığım soruyu bu hanıma sordum. “ Ne demek olgun ruh?”. “İnsanlar model model” dedi “ bazıları ne kadar uğraşılarsa uğraşsınlar kendi kapasiteleri dolunca , kapasitelerinin ötesine gidemezler. Sizin ise farkındalığınız yüksek, her hangi bir ek çalışma yapmadan, insanların çabalayıp da ulaşamadıkları noktalara gelmişsiniz kendiliğinizden. Bu da sizin olgun ruh olduğunuzu gösteriyor” dedi. Ben “daha emekliyorum” dediğimde de “işte bakın, bir çok kişinin duracağı noktayı siz daha başlangıç olarak alıyorsunuz. Bu çok daha öteye, derine gideceğinizin göstergesi” dedi. Hadi bakalım, valla ben o hanımın yalancısıyım.

Her şeyden önce kendisiyle kavgasını bırakıyor artık insan bu yaşlara gelince. “Ben neyim, kimin, kim olmalıyım, hedeflerime ulaştım mı”  türü sorulardan sıyrılıp daha bir tevekkül içinde kendi olduğu hali, olduğu gibi kabul ediyor. Hırs,öfke gibi insanı yıpratan duygulardan uzaklaşıp daha kendi içine dönük, yaşamla daha barışık, olanla yetinen ve bundan en maksimum keyfi çıkarmaya eğilimli bir ruh haline giriyorsunuz. En azından benim durumum böyle. Önümde kalan vakti, kendi doğrularıma, kendi isteklerime göre  geçirmenin yolunu açmıştım zaten dört sene önce yoğun tempolu iş hayatımdan istifa ederek. Maddi anlamda daha kısıtlı ama maddiyatın hayatımdan çıktığı oranda da yükselen bir manevi dünyam var. Senelerdir sahip olduğum bütün maddi değerlerin bana veremediği keyfi veriyor bana bu manevi dünya. Henüz daha küçük ama bu hazinemi büyütmek için önümde, umarım sağlıklı, yıllarım var daha.

Senelerce içinde kaybolduğum kimliğimin beni en değerli hazineden uzak tuttuğunu görüyorum her geçen gün daha net. Bu gün geldiğim noktada sevgi ve bilgiyi en değerli hazine olarak değerlendiriyorum. Zaman içinde bir çok konuda bilgi sahibi olmama rağmen bunları özümsemeden, tam anlamadan edinmişim çoğunu. Ne büyük kayıp! Sevginin gerçek ve derin anlamını da yeni yeni öğreniyorum. Allah’tan içimde bu yeti varmış da böylesi yüce bir duyguyu bünyemde barındırabiliyorum. Her geçen gün duygu ve düşünce bazında ufak tohumlar ekiyorum kendi benliğime. Yaş elli ama daha yeni büyüyorum. Büyürken, bebekken bilinçsizce bize nakşolan bilgilere duyduğumuz açlık gibi, bu sefer bilinçle, bilgiye inanılmaz bir susuzluk duyuyor ve bulduğum zamanlarda kana kana içiyorum. Bu yaştan sonra bilsem ne olur bilmesem ne olur demeden dipsiz bir kuyu olan bilgi kaynağından sürekli su içebilmenin keyfini yaşıyorum.


Evet, yaş elli… Belki ufak tefek sağlık problemlerimizin başladığı, doktorlarla bir nebze de olsa sıkı fıkı olmaya başladığımız yıllar. İşin bu tarafına fazla takılmazsanız, insanın ruhunun kendisine fısıldadıklarını daha net duyabildiği yıllar. Belki de ömrün son dönemecine girilmiş olduğunun bilincinde, seneler boyu boş bir anlam yüklenmiş “ o ne der, bu ne der, kurallara uygun mu, değil mi” sorularının artık es geçilip “gönlüm ne ister” sorusunun daha öne çıktığı yıllar.Güzel yaşlar… Henüz daha sağlık yerindeyken, bu yaşa kadar yapılan hatalardan ders alınarak, gönlün mihmandarlığına bırakılacak yıllar. Benim tabirimle üçüncü bahar yani. Bu baharda açacak yeni , türlerini, kokularını henüz bilmediğim çiçekleri heyecanla bekliyorum. Bu elli sene içinde hayatıma dokunmuş,bana bilerek, bilmeyerek, iyilikle veya kötülükle yol açmış her bir kişiye içimden şükranlarımı sunuyorum. Hayatımın üçüncü baharına keyifle, merakla ve en önemlisi sevgiyle giriyorum. Geride bıraktığım hırs, öfke, kırgınlık, kıskançlık vb, beni örseleyen duyguların yerini sevgiyle dolduruyorum. Beni bu olgunluğa taşıdığı için elli yaşıma şükrediyorum…

Hiç yorum yok: