KİTAP YORUMLARI

ÖYKÜ

6 DAKİKA

15 Ocak 2013 Salı

TUVAL



Hayat tuvalinin üzerinde elimi gezdiriyorum gözlerim kapalı. Parmaklarımın ucuyla hissediyorum tuvalin boyalarla sertleşmiş dokusunu. Yer yer kalınlaşmış alanlar var, tümsekler, pütürler. Hayattaki pürüzler gibi… Yer yer ise dümdüz, hiçbir kalıntı yok üzerinde. Belli ki hayat akmış oralarda, acısız, duraksız… Yara açmadan, dümdüz, kalıntısız…

Gözlerimi açıyorum. Tuvalin çok yakınında olduğum için hiçbir şekil, figür seçemiyorum. Sadece renkler bulanık bakıyorlar bana. Koyu bir mor hakim.  Asaletin rengi. Asil bir ruhun içine kısılmış mutsuz bir ruh mu? Ondan mı koyu? Bilinmez. Oraya buraya serpiştirilmiş maviler, turuncular, yeşiller ve beyaz da var ama moru bastıramamış. Asalet adı altında bir sürü -meli-malı’lar üstün gelmiş her renge. O morun altından bana parlayacak esas rengi bulmak istiyorum,  özü görmek istiyorum. Daha dikkatli bakıyorum tuvale. Bir bakıyorum beyaz göz kırpıyor morun altından, bir bakıyorum turuncu.   Sanki her şeye yeniden başlamak istercesine beyaz başını uzatmak istemiş morun altından ama mor hep baskın gelerek o beyaz başı bastırmış. Turuncu ise kırmızıya dönemeden kalmış. Coşmak istemiş, kopmak istemiş ama morun bir kaş hareketiyle yerine oturmuş gibi sanki. Kırmızı ise hiç yok. Ne acı! Heyecanın, tutkunun rengi olmalı aslında kırmızı ve bu ressamın paletinde hiç yer almamış. Sanki hiçbir tutkunun peşinde kaybolmamış gibi…

Halbuki bağır bağır kırmızı olmalı insanın tuvali. Kopup gitmeli, koşmalı tutkusunun ardından… Kovaladığını yakaladığında hissettiği dinginliği görmek için aralarda maviler de olmalı. Ama öyle çok değil... Kırmızın arasından bakmalı, maviler, beyazlar yer yer siyahlar… Tabii siyah da olmalı, karanlığın insana fısıldadıklarını da es geçmemek gerek. Karanlıkta yazılır en güzel şarkılar…

Hayat, kişinin yaptığı en güzel resim olmalı…

04.06.2011

2 yorum: