Aşk yazıları yaz diyorlar. Daha çok okunuyormuş.
Öyle siparişle oluyor mu bu işler? Bilmiyorum. Zaten aşk ha deyince yazılabilen
bir konu mu ki? Başkasını bilmem ama ben yazamıyorum…
Aşk deyince duruyorum. Her konuda bir sürü laf
üretebilen ben, konu aşka gelince kelimelerin yetersiz kaldığını hissediyorum.
Öyle derin kesen bir konu bu… Ne desem az, ne söylesem eksik… Herkesin aşktan anladığı farklı, herkesin
yaşadığı farklı… Çok subjektif bir konu… Yazılmıyor işte öyle kolay kolay…
Çıkmıyor… Takılıyor… Tıkanıyor…
Aşk ne
zamana, ne süreye, ne uyuma, ne yaşa başa, ne de herhangi bir şeye bağlı,
bağımsız bir duygu. Bilinçsizce kendimizi özgür bıraktığımız tek alan…
Bilinçaltımızın tüm ezberletilmiş kurallara karşı çıkarak bir göz kırpma süresi
içinde özgür hissetme, davranma, seçme hakkı tanıyarak bize oynadığı bir oyun…
Tüm görüşmelere, yazışmalara, sevişmelere rağmen aslında sadece bir anda hissettiğimiz...
O özgür anın coşkusunun peşinden sürükleniyoruz, tekrarını bekleyerek, arzu
ederek… Aslında tüm aşk o bir anda gizli… Bu bir söz, bir bakış, bir dokunuş,
bir gülümseme, bir duruş velhasıl herhangi bir şey olabilir aşkın kilidini
açan. Herkesinki kendine göre değişken, herkesinki kendine göre derin…
En uzun ilişkilerin en derin aşklar olması gerekmez,
en dip dibe yaşananların da… Belki en uzağınızda olan, belki de çok az
konuştuğunuz biri olabilir o. Eros’un size aşk okunu fırlattığı o anda, kendinizi
her baskıya karşı özgür bıraktığınız o anda yanınızda olandır. Size tüm dünyaya
meydan okuma hissi verebilen, ruhunuzu zincirlerinden kurtarıp kafesinizin
kapısını açandır. Kafesinin kapısını açık bulan kuşların bocaladığı gibi
bocalamamız bundandır. Kimimiz bildiğimiz yer deyip eşikten özgürlüğe uçmaz,
olduğumuz yerde oturur kalırız, kapımız açık. Kimimiz ise bilinmez ama özgür
gökyüzüne doğru uçarız, midemizde kelebekler uçuşarak. O kafes ise hep orada
bekler bizi, kapısı açık… Eninde sonunda oraya döneceğimizi bilerek… Çok azımız
dönmez.
Dönülse de dönülmese de fark etmez. Aşk bir kere
kapınızı çaldı mı, sizi asla terk etmez. Üzerinden ne kadar geçerse geçsin o
anın özgür coşkusu ömür boyu size yoldaş olur. Kimi zaman sessizleşir kimi zaman
coşar ama o hep oradadır. Aslında özlenen, bu coşkuyu yaşadığınız anda bunu
yaşamanızı tetikleyen kişi değil, ruhu özgür bırakışın kendisidir…
22.06.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder