Otuz yaşında intihar eden Amerikalı şair-yazar Slyvia Plath’in
tek romanı Sırça Fanus. Yarı otobiyografik olarak nitelenen roman, yazarın üniversitede
başarısından dolayı ünlü dergilerden birinde bir aylık misafir editörlük yaptığı
New York günleriyle başlıyor. Kitabın başlangıç cümlesi olan “Rosenbergleri
elektrikli sandalyede idam ettikleri yaz; garip, boğucu bir yazdı ve ben New
York’ta ne aradığımı bilmiyordum. “, o tarihte yirmi bir yaşında olan Plath’in
aynı yaş grubunda olan kızlardan farklı bir iç dünyası olduğunun işareti.
Ömrü boyunca bipolar bozukluk (manik depresif ) hastası olan
yazarın bu hastalığının belirtileri daha kitabın ilk satırlarından itibaren
hissedilmeye başlanıyor. Harvard’daki bir yazarlık programına kabul edilmeyişinden
sonra daha da ağırlaşan durumu intihar denemelerine kadar uzanıyor .Plath’in çeşitli
intihar planları ve denemelerinin arasından geçerek tedavi olduğu hastaneden
çıkışına kadar iç dünyasına eşlik ettiğiniz bir kitap Sırça Fanus. İnsanın
algısının dış dünyayı bir camın ardından bakarcasına nasıl çarpıtabildiğini ve
bir fanus içinde nasıl kapana kısılmış hissedebildiğini kendi yaşamından yola
çıkarak anlatmış yazar. Çarpıcı yanı ise yazar gibi tanı konmuş psikiyatrik bir
rahatsızlığa sahip olmasanız bile bazı tespitlerin, bazı duygulanımların iç
dünyanızda bir yerlerde karşılığını bulması. İnsanı ürkütüyor. Herkesin içinde
olan karanlık yanına bir bakmaya zorluyor kitap. Zaten o da” … insanların gözlerinin, gülümsemelerinin
ardında gölge vardı..” diyerek bu karanlığın her insanın içinde var
olduğunu söylüyor ancak yazar “ Dünyadaki
en güzel şey gölge olmalıydı, gölgenin milyonlarca kımıldayan şekli ve
sokakları… “ ifadesiyle bundan kaçınmadığını bilakis bu karanlığın içinde
yol aldığını anlatıyor okura.
1950’lerin Amerika’sına bakıldığında Slyvia Plath’ın o dönem
kadın kalıplarına karşı çıkan tutumuyla bir feminist kitap aynı zamanda. New
York’ta geçirdiği bir aylık dönemde beraber kaldığı kızlardan tamamıyla farklı
bir bakış açısı sergiliyor. Başarılı bir tıp öğrencisi olan erkek arkadaşının
evlenme teklifini reddediyor. Hiç evlenmeyeceğini ifade ediyor sık sık. Toplumsal
kalıpların insanı nasıl yalnız bırakabildiğini de görüyorsunuz.
Yaşadıklarının ağırlığına rağmen ironik bir dil kullanmış
Plath. Bu her ne kadar okumayı kolaylaştırsa da aktarılan duygu yoğunluğunun
ağırlığını hafifletmiyor. Eğer yazarın iç dünyasına girmeyi ve onu
hissedebilmeyi başarırsanız aynı ağırlık okura da bulaşıyor. Bu anlamda
sarsıcı. Metaforlarla dolu olmasına rağmen yalın bir dil.
İç dünyanızla yüzleşmeye, bu güne kadar inebildiğinizin daha
derinine inmeye hazırsanız, kaçırmayın derim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder